Glossofaringeal Nevralji (Dil ve Boğaz Ağrısı)
Kafada bulunan 9. sinir, glossofaringeal sinir olarak adlandırılır. Bu sinirin etraftaki damarlar tarafından baskıya uğraması durumunda glossofaringeal nevralji ortaya çıkar. Tekrarlar niteliktedir ve dilde, boğazda, kulakta ve bademcikte meydana gelebilir.
Glossofaringeal nevralji yüzün bir tarafını etkileyen bir atak olarak ortaya çıkar ve bu ataklar bazen bir saniye, bazen de bir dakikadan fazla sürebilir. Yüz kaslarının kullanıldığı hareketlerde; özellikle de yutma, konuşma, öksürme, gülme ya da çiğnemede şiddetlenebilir.
Glossofaringeal nevralji rahatsızlığının en sık rastlanan nedenleri arasında tümörler, enfeksiyonlar ve nadir de olsa MS hastalığı yatıyor olabilir. Görüntüleme yöntemlerinden faydalanılarak hastalığın tanısı konulduktan sonra, uygun tedavi yöntemine hekim tarafından karar verilir.
Genikulat Nevralji (İç Kulak Ağrısı)
Kafatası içerisinde bulunan ve nervus intermedius adı verilen sinirin, çevredeki damarlar tarafından baskıya uğraması, genikulat nevralji durumunu meydana getirir. Nadir karşılaşılan bir rahatsızlık olmakla birlikte, ağrıların çok şiddetli olması nedeniyle hastaları günlük yaşam içerisinde iş göremez hale getirebilir.
Genellikle kulak içerisinde keskin bir ağrı ile kendisini gösteren genikulat nevralji, elektrik çarpması gibi bir ağrı ya da gittikçe kötüleşen yanma hissi olarak da kendisini gösterebilir. Hastalığın ilerlemesi ya da kötüleşmesi durumunda ortaya şu belirtiler de çıkabilir:
- Kulak çınlaması (tinnitus),
- Baş dönmesi ya da denge bozukluğu (vertigo),
- Ağız içinde anlamlandırılamayan kötü bir tat,
- Normalden daha fazla tükürük salgısı,
- Başın iki tarafına da yayılan ağrı.
Hastalığın tedavisi hekim kararına göre ilaçla ya da cerrahi müdahale ile gerçekleştirilebilir. Cerrahi olarak en sık uygulanan yöntem mikrovasküler dekompresyon yöntemidir. Aynı zamanda gerekli görüldüğü durumlarda Gamma Knife radyocerrahisine de başvurulabilir.
Oksipital Nevralji (Baş Arkası Ağrısı)
Kafa derisinden geçen sinirlerin iltihaplanması durumu oksipital nevralji olarak adlandırılır. Kendisini boyun, baş ya da kulakların arkasında meydana gelen şiddetli ağrı ile gösterir. Yanma ve zonklama, tarama işlemi sırasında ağrı, göz ağrısı, ışığa karşı duyarlı hale gelme ve mide bulantısı da sık karşılaşılan belirtiler arasında yer alır.
Oksipital nevralji genellikle boyundaki sinirlerin sıkışması ya da başta ve boyunda meydana gelen yaralanmalar sonucunda ortaya çıkar. Üst servikal omurganın kireçlenmesi, servikal disk hastalığı, C2 ya da C3 sinir köklerinin sıkışması, diyabet, gut, enfeksiyon ya da kan damarı iltihabı gibi durumlara bağlı olarak gelişebilir. Hastalığın tedavisinde en sık kullanılan yöntemler fizik tedavi uygulamaları, ısı uygulamaları, ilaç enjeksiyonu ve radyofrekans tedavisidir.
Kraniyal Sinir Bozuklukları Belirtileri Nelerdir?
Yukarıda her bir kraniyal sinir bozukluğunda ortaya çıkabilecek temel belirtileri listeledik. Kraniyal sinir bozukluklarında sık karşılaşılan belirtileri içeren şu şekilde özet bir liste de yapabiliriz:
- Yüzün sağ ve sol yarısında meydana gelen şiddetli ağrılar,
- Baş dönmesi ya da dengede bozukluk,
- Kulaklarda çınlama ya da işitme kaybı meydana gelmesi,
- Ağız kenarında ya da göz kenarında çekilme ya da kasılma şeklinde tikler,
- Ense ve baş arkasında ağrı,
- Boğazlarda ve kulakta ağrı.
Bu belirtiler ortaya çıktığı zaman kısa süreli olduğunda çok fazla önemsenmez. Fakat uzun süre ve tekrarlayan ağrılarda mutlaka bir hekim kontrolü gerekir.
Kraniyal Sinir Bozuklukları Tanısı Nasıl Konur?
Kraniyal sinir bozukluklarının teşhisi için hekim tarafından ilk uygulanan tanı yöntemi nörolojik muayenedir. Fakat ardından kraniyal sinir bozukluğunun altında yatan nedenleri öğrenmek adına MR ya da bilgisayarlı tomografi gibi görüntüleme yöntemlerinden faydalanılabilir.
Tedavi sürecinde hem fizik tedavi yöntemlerinden hem de ilaç tedavisinde faydalanılabilir. Bu tedavi yöntemlerine cevap vermeyen hastalarda botox uygulaması yapılabilir.
Eğer tüm tedavi yöntemlerine rağmen sonuç alınamadıysa, son olarak perkütan yöntemlere, mikrovasküler dekompresyon yöntemine ve stereotaktik radyocerrahi yöntemine başvurulabilir. Uzman bir ekip kontrolünde yürütülen tedavi süreçleri, yüzde yüz başarı ile sonuçlanabilmektedir.